/Cehennemde bir gün

/”Felaket Her Şeyin Çaresine Bakar”* /”Disaster Takes Care of Everything”* (English)

Oradan ardına bakmadan ayrılman gerekiyordu. Ayrıldın da.

Su karanlıktı. Zaten o karanlığın bütün oluklara dolmasını bekledin yola çıkmadan önce. Dalgaların çukurlarına da. Sonra kayığını karanlığa indirdin. Sonra küreğini karanlığa soktun.

Gerçi yeterince karanlık değildi de. Su ve semayı ayıran alaca bir kuşak vardı. Buna ufuk diyemezdin. Işığın emaresi diyebilirdin ancak: Batmış bir güneşin. Doğacak bir güneşin. Sonuçta alacakaranlık, her şeye teşne. Ya? Sonuçta ne pusulan ne kayığına yön verme kudretin var. Ya? Ayrıca akıntı her şeyin çaresine bakıyor. Ayrıca yeterince karanlık değildi de.

Yine de teyakkuzda olmadığın anlamına gelmiyor bu. Teyakkuzdaydın çünkü bir kıyı sana yaklaşıyordu en sonunda. Bir vaad olarak. Bir tehlike olarak. Bir yangın yeri o. Bir şölen ateşi var orada. Ateşe sürüklenen ıslak, üşümüş, aç ve boş insanların edasıyla ilerliyorsun. Ateşin her şeyin çaresine baktığını iyi biliyorsun.

Ama alacakaranlıkta sözler birbirine dağılan birer lekeden başka bir şey değil. Alacakaranlık bütün sözlerin çaresine bakıyor. Yine de bu, sana kollarını ya da ağzını açmış o kıyıya birkaç söz fırlatmayacağın anlamına gelmiyor: İştahın kabardı bile. Ve ödün patlıyor. Teyakkuzda kalmak seni neredeyse tüketti. Bir yandan da ancak teyakkuzda kalmaya yetecek takatin var.

Üşüdün ve ateş sana yaklaşıyor. Korkmanı ya da korkmamanı gerektirecek tek emare yok. Yaprak yapraktır. Çalı da çalı. Yalazın aydınlığında nefti bir örtü. Yaklaşıyor. Geyikten neden korkasın? Köpek ve ağaçtan? Yarasadan, düşen kuştan? Çalıdaki balık ve balığı kavrayan elden? İnsandan? Neden korkmayasın?

Avlanabilirsin. Avlayabilirsin de.

Ya da teyakkuzda kal. Olduğun yerde. Şahit ol. Ve taşı. Böyle.

*L’ Écriture du désastre / Maurice Blanchot

 

Birgül Oğuz /Eylül 2016